UNUTMAK İÇİN HATIRLADIKLARIM

Dalgın gözlerle film afişlerine bakıyorum. Eski filmler, Türk filmleriEdiz Hun, Hülya Koçyiğit… Hülya Koçyiğit hüzünlü gözlerle karşıya bakıyor, Ediz Hun da üzgün ve aşkla Hülya’ya.

Bilmem kaç yıl olmuş izlediğim, hatırlamaya çalışıyorum. Ediz Hun’un gözlerinden giriyorum zaman tüneline, tıpkı Nazan Bekiroğlu’nun Nar Ağacındaki gibi ilerliyorum…

Üç küçük çocuk görüyorum, köy yerinde, harman zamanı, tüm gün saman balyaları arasında yuvarlanmış. Terle, saman saçlarına, başlarına bulaşmış. En doğalından oyunun, keyfin, çocukluğun dibine vurulmuş. Akşam olduğunda yemeklerini yedikleri gibi, kimisi olduğu yerde uyumuş kimisi mızmızlanmakta. Az biraz büyük olanlar sokağa atmış kendini, oyuna doyamamış yaz akşamı serinliğinde…

Tüm gün istediğin zaman yemek bulamazdın, ama açta kalmazsın, eğer çok acıktıysan, ekmeğin üzerine önce tereyağı, üzerine toz şeker, şanslıysan ve vakit varsa, reçel bile bulabilirsin. Hem ne reçeller; vişne, çilek, ayva, gül, hepsi kışa hazırlık. Ama, bazen kıyamaz sürerler ekmeğe, yaz olsa da.

Televizyon çok yaygın değil o zamanlar, hele ki bir köyde elektrik bile kısıtlı verilirken, televizyonu düşünmek hayal, ancak köy kahvelerinde olurdu televizyon.

En güzel Türk filmlerini köy kahvelerinde izledim ben. Sigara dumanı içinde, asırlık ağaçların tüm gün gölgelediği köy kahvesi. Akşam olduğunda ve televizyon yayını başladığında. Sanırım, haftada bir gün olurdu Türk filmleri ve o günleri ezbere bilirdik. Kahvenin kapısında birkaç çocukla birlikte, gözlerimizi dikmiş bir sahnesini bile kaçırmaya korkarak izlerdik.

En çok köy kahvelerinde sevdim Türk filmlerini, en çok hatırladıklarım onlardı. İnsaflı bir amca eğer bizim farkımıza varırsa, zorla sandalyeye oturtur izletir, kimse fark etmezse o zaman tüm filmi ayakta izlerdik, bazen yorgunluktan sandalyeye yaslanarak.

En çok köy kahvesinde sevdim Türk filmlerini, yumurcağı, Filiz Akın’ı, Türkan Şoray’ı, bir başkaydı bizim çocukluğumuz. Yorulsak bile sevdiğimiz şeyleri yapardık. Uykumuzdan fedakârlık ederek.

En çok çocukluğumda sevdim o filmleri. Uykusuzluktan yatağa koşarak ve korkarak gelirdik, çünkü annelerimizin geç olduğu için filmi yarıda bıraktırma ihtimali vardı. Ve çok kez başımıza gelmiştir. Yarım kalan filmleri hayalimizde tamamlardık. Hep mutlu sonla bitirirdik.

Bugüne geldiğimizde, o günleri düşündüğümüzde, hafızamızın bugünkü zaaflarında o gereksiz bilgilerin parmağı var zannediyoruz.

Üstelik bazı anılar bu kadar masum da değil.

O kötü anıları silebilsem, açılacak boşluğa daha yararlı olanları koyabileceğim sanki. Aslında kötü hatıralar olmasa biz ne kadar biz olabiliriz ki?

Unutma yeteneğine sahip insanlar tanıdım, gıpta ettim zaman zaman. Örneğin sizi yerle bir ettikleri sözleri hatırlamıyorlardı bile, verdikleri sözleri, birlikte alınan kararları, belki birlikte dinlenmiş şarkıları, hatta filmleri bile hatırlamıyorlardı. Hafızaları pırıl pırıl, tıpkı benim çocukluğumda mutlu sonla bitirdiğim Türk filmleri gibi, unutmanın ve anıların ötesinde mutlu mesut yaşıyorlar…

 

 

 

 

BELEDİYELER

EKONOMİ