Yakın zamanlarda Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya adlı kitabını okudum. 1932 yılında yazılmış bu kitap, distopik kurgu türünün en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir. Kitap, özellikle de modern dünyanın, toplumun gidişatına dair endişelerini dile getiriyor. Aile, sevgi, temel hak ve özgürlükler gibi değerler ustaca işleniyor.
Okumalarımda ara ara durup düşündüm; demek ki dünya, bugün olduğu gibi tarihte de benzer sınavlardan geçmiş daima. O zamanlarda da bunun bilincinde olanlar ve olmayanlar varmış tıpkı şimdiki gibi. Boşuna dememişler “tarih tekerrürden ibaret” diye.
Sadece bu kitap üzerinden gidecek olursam ki; son dönemlerde çok satılan ve okunan kitaplar arasında yer aldığını biliyoruz. İnsanlığın geldiği şu anki durum bir geçiş, bir sınav yeri adeta.
Çok daha önceki dönemlere; açılan, kapanan çağlara baktığımızda, her çağın geçiş dönemlerinde yine benzer sancılar görüyoruz. Bu şu anlama gelebilir mi? Hiç mi ders alınmamış? Ya da medeniyet kelimesi içi boş bir kavram mı? Şimdilerde dünyada yaşanan ve gezegenin nüfusunun acımasızca kırılması, değerlerin, insanın en doğal ve önemli hakkı olan yaşama hakkının, özgürlüğünün dahi elinden alınmasının neye, kime hizmet ettiği konusunda gözümüzü açmamız, duyarlılığımızı hepten kaybetmememiz lazım.
Medyanın her gün gündem değiştirerek iyi ile kötüyü görmemizi engellemesine izin vermemeliyiz. Yanı başımızda her an en ağır şekilde katledilen insanların durumlarına asla ve asla alışmamamız ve kötü olanı unutmamamız gerekmektedir.
Kendimize her dönüp baktığımızda; sırtımızı döndüğümüz her zulümün, ilerleyen dönemlerde karşımıza utanç ve vicdan azabı olarak geri dönebileceğini unutmamamız gerek. Her şey bir yana, gelecek nesile bunun izahını nasıl yaparız? Çocuklarımızı yetiştirirken merhamet, sevgi, şefkat gibi değerleri nasıl anlatabiliriz?
Tüm dünya ile bunları izlerken, siyasilerin savaş söylemlerine de dikkat etmek gerekir. İnsanların, devletlerin, inançların yok sayıldığı, haritaların değiştirilmek istendiği bir dönemdeyiz. Pandemi, siber saldırılar, göç, bombalar, soykırım.
Belki de gerçekten yeni bir çağ açılıyordur. Dünya savaşının tam ortasında olmadığımızı kim iddia edebilir?
Bu kadar üst üste depremler, salgın hastalıklar, savaşlar varsa, tabandan en tepeye kadar teyakkuz halinde olunması gerekir.
Aklımızı, zihnimizi, meşgul eden sosyal medya algılarından uzaklaşıp çok ama çok daha dikkatle olanları gözlemleyerek, farkında olmayanları da sükûnetle uyarmalıyız.
Öyle bir zamandayız ki; önce dikkatli ve uyanık olmak, sonrasında ise tıpkı milli maçlarda haksızlığa uğradığımızdaki kenetlenme gibi gerçeği fark ederek, birlik ve beraberliği sağlamalıyız. Zor bir coğrafyada olduğumuzu hiçbir zaman unutmayarak, farklılıklarımızı sorun olarak görmeyi bırakıp, zenginlik olarak değerlendirmeliyiz ki bu zihniyetle bir imparatorluk altı yüz sene yaşamayı başarabilmiştir. Ecdadımız yapmışsa biz de yaparız biiznillah…
SON YAZILAR