Hava buz gibi…
Havadan, sudan söz etmek için geniş bir zaman. Hem hafta sonu hem yasaklar. Girin bir battaniyenin altına, ister kitap okuyun, isterseniz film izleyin. Uzun zamandır yapmayı isteyip de yapamadığınız ne varsa yapın evde.
Anın tadını çıkarın, sağlıklıysanız, evdeyseniz, yakında bir yakınınızı kaybetmediyseniz. Anın değerini anlamak için bunlarla sınanmayı beklemeden, mutlu olmanın bir yolunu bulun.
Geçmişin ve geleceğin baskısını hissetmeden, bulunduğun anın tadını çıkarabilmek muhteşem bir duygu. Bu kaygıyı hissederek yaşamak ise anın geçip gittiğini fark etmediği gibi, hiçbir zaman da fark edemeyecektir.
Anı yaşamak, aslında anın farkına varabilmek demektir, bence.
Şimdi, şu an ben sağlıklıyım. Ters giden hiçbir şey yok hayatımda, öyleyse neden mutsuzum?
Canım sıkılıyor…
Can sıkılması da nedir?
Can, insanın kendisi demek aslında. İnsanın kendinden sıkılması, rutin hayatının uzun süre devam etmesiyle alakalıdır çoğu zaman. Yapılacak şeyler kişinin kendisine göre değişir. Kimi kendisi için bir zaman ayırarak hobilerine döner, kimisi saç şeklini, yaşamını, tarzını değiştir. Artık hangisi iyi gelecekse yapılabilir.
Somut çözümü bulunamamış bu berbat duygunun geçici olduğunu düşünmek bile, rahatlatmaz insanı. Sıkıldığın başka bir şey olsa bırakır gidersin, insan kendini bırakıp gidemiyor ki…
Cemil Meriç gözlerini kaybettikten sonra yaşadığı bunalımı, gözleri gören bizlere şu şekilde anlatır:
“Bazen bir kuyuya benziyor hayat; kör, pis, zehirli bir kuyuya. Boğuluyorum, ölüme koşacak mecalim kalmıyor, kimseyi görmüyor gözüm. Sevdiklerim yabancılaşıyor, kitaplar tuğla oluveriyor birden. Dostlarımın sesini tanımıyorum. Varlığım bir tele asılıyor. Bir kâbus bu bir hastalık…”
Yalnız yaşamayı öğrenmeliyiz belki. Kendimizle zaman geçirmeyi, kendimizi sevmeyi. Hatta çocuklarımıza da öğretmeliyiz bu duyguyla baş edebilmeleri için. Yalnız bir yaşamı seçmek değil bu. Sadece yalnız kaldığımızda bu duyguyla, kendimizle barışık yaşamak için.
Bugün gençlere baktığımızda, gürültüyle, patırtıyla, agresif davranışlarla çözmeye çalışıyorlar. Bu içler acısı çözümsüz bir durum. Odalarında yalnızlar, ancak ruhları kendilerini susturacak kadar gürültülü.
Bir sabah bu sıkıcı rüyadan uyandığımızda; aynı yerden aynı gökyüzüne bakıyoruz, ancak artık sıkılmıyoruz. Bu ruh halinin geçici olduğunu bilerek teselli olmalıyız. Şairin dediği gibi;
“Hayat kısa kuşlar uçuyor.”
SON YAZILAR