HAVALANMADAN UÇMAK, OLMUYOR(!)

Sabah gazetesi yazarı Sayın Hasan Basri Yalçın’ın 05 Ekim 2021 tarihli makalesinin aşağıda okuyacağınız satırlarına dikkat kesildim:

- 1960 yılından 2000 yılına kadar 40 yılda, toplam 31 hükümet kurulmuş.

- Bu kurulan hükümetlerin ortalama görevde kalma süreleri, bir buçuk yılı bile bulamamış.

Böyle kısa ömürlü hükümet dönemlerinde, Türkiye’nin hem iç siyasette hem de dış politikada sorunlarının çözümlenmesi, mümkün mü?

Artık biliyorum dillere pelesenk oldu ama, ifade etmek zorundayım:

1- Askerî vesayet.

2- Yargı vesayeti.

Şöyle geçmişe baktığımızda, hem askerî vesayetin hem de jüristokrasinin (yargı vesayetinin), Türkiye’mizin üzerinde “karabasan” gibi bir etkiye neden olduğunu görürüz.

Bugün son dönemlerde, siyaset kurumunun hem muhalefet cenahında da hem de iktidar cenahında da, halihazırdaki siyasal sisteme yönelik revizyon teşebbüsleri belirmekte.

Siyasal sistemin ve düzenin herhangi bir aksaklığa neden olmadan işleyebilmesi, ancak mevcut sistemin hem yasalarca hem de yazılı olmayan teamüllerce dört dörtlük bir biçimde desteklenmesine bağlıdır.

Sonuçta…

Gelip durduğumuz nokta…

Siyaset kurumu içinde;

“İstikrar” ve…

“Sürdürebilirlik” oluyor.

Ana gövdesini Cumhuriyet Halk Partisiyle İyi Parti’nin teşkil ettiği Millet İttifakı…

- Güçlendirilmiş Parlamenter Rejim, talep ediyor.

Tamam da…

Şunu sormak lâzım:

Siyaset felsefeleri ve teorileri (kuram) içinde acaba “Güçlendirilmiş Parlamenter Rejimin” bir tanımı veya anlatımı var mı?

Kanımca…

Muhalefet bileşenleri de tam olarak neyi istediklerini bilmiyorlar. Gerçeği söylersek, benim de gönlüm, parlamenter rejimden yana. En azından bu sistemde, parlamento denen kurum, kurulan/kurulacak kabine üzerinde denge ve denetleme işlevini yerine getirebiliyor/getirebiliyordu.

Şimdi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bir bakışta yukarıdaki belirttiğimiz “denge ve denetleme” mekanizmalarına cevaz vermiyor.

Evet, doğru, AK Parti iktidarına kadar Türkiye’de anayasaya ve siyasal partiler ile seçim yasasına uygun olarak, hükümetler tesis edilirdi. Ama, yazımın başında ifade ettiğim üzere, askerî vesayet ve yargı vesayeti, meşru hükümetleri herhangi bir yasal dayanak olmadan “sürekli gözlem ve gözetim altında” tutardı.

Çok fazla yazmak istemiyorum.

Geçmişte yaşanan illegal demokrasi hareketleri için, “Google” amcada “anahtar kelimeleri” yazarak gezinmeniz kâfidir.

Sanayici iş insanlarının üst örgütlerinin nasıl hükümetler tertip ettirip nasıl hükümetler devirttiği, yakın zaman hafızasında yerini korumaktadır.

Son tahlilde…

CUMHURBAŞKANLI HÜKÜMET SİSTEMİ, evet, siyasal istikrara ve sürdürülebilir bir idare modeline izin vermekte…

Ama bu sistemde de, ne kadar görmezden gelelim, eksikliğini hissettiğimiz yönetim sanatları, birlikte yönetişim ve eşgüdüm içinde yönetmenin arkalanmasıdır.

Evet, kanımca, cari siyasal hükümet modeli, Türkiye’yi uçuracak kadar “tarihsel deneyime” de sahip değil.

Ama, ne olursa olsun, tartışmaya ve müzakere etmeye devam edeceğiz.

BELEDİYELER

EKONOMİ